17 Mayıs 2011 Salı

ARTVİN'İN MUHTEŞEM DOĞASI

Artvin, ili ikiye bölen Çoruh nehri, dik yamaçlı uzun vadileri, 3900 metreye kadar yükselen birbiri ardına sıralanmış yüksek dağları, balta girmemiş doğal ormanları, yüksek dağların doruklarında Krater gölleri, Karagülleri, yeşil yaylaları, fauna ve flora zenginliği, tarihi kilise, kale ve kemer köprüleri, geleneksel mimarisi ve festivalleri ile çeşitli turizm değerlerini içinde barındıran otantik bir turizm beldesidir.


Şavşat ilçesinde bulunan Karagöl-Sahara Milli Parkı içerisinde bulunan Şavşat Karagöl ve Borçka Karagöl görülmeye değerdir. Efeler-Gorgit Tabiatı Koruma Alanı esas olmak üzere Camili yöresi UNESCO tarafından biyosfer rezerv alanı olarak belirlenen Türkiye'deki tek bölgedir ve bir dünya mirası olarak görülmektedir.

Kaçkar ve Karçal dağlarında yapılan dağ tırmanışları, bölgenin değişik yörelerinde doğal güzellikler içinde bulunan trekking parkurlarında yapılan doğa yürüyüşleri, Çoruh Nehri ve Barhal çayında yapılmakta olan rafting ve kano gibi akarsu sporları Artvin'in turizm çeşitliliğini zenginleştirmektedir. 4 ncü Dünya Akarsu Sporları Şampiyonası 1993 yılında Çoruh nehrinde yapılmıştır.Artvin (merkez), Ardanuç, Arhavi, Borçka, Hopa, Murgul, Şavşat, Yusufeli.

Borçka ilçesinden yöreye ulaşım 30 km.si asfalt, 20 km.si stabilize olmak üzere 50 km.lik karayolu ile sağlanmaktadır. Ormanları, sadece Türkiye'nin değil neredeyse Avrupa'nın tek insan eli değmemiş ve her biri anıt özelliğine sahip ağaçlardan oluşmuş orman ekosistemidir. Camili Havzası yırtıcı kuşların göç yolları üzerinde bulunması sebebiyle uygun kuş gözetleme alanlarına sahiptir. Yöre, derelerindeki kırmızı pullu alabalığı ve saf Kafkas arılarıyla üretilen Maçahel Balı ile ilgi çekmektedir. Camili Havzasının bir bölümü "Gorgit ve Efeler Tabiatı Koruma Alanı olarak koruma altına alınmıştır. Dünya Bankasınca finanse edilen Çevre ve Orman Bakanlığınca yürütülen Biyolojik Çeşitlilik ve Doğal Kaynak Yönetimi ( GEF II ) projesi içinde değerlendirilen ve proje kapsamında Türkiye'de bulunan dört noktadan biri olan Camili (Maçahel) Havzası, Artvin sınırları içinde yer almaktadır.


Borçka Karagöl
Borçka-Camili karayolunun 22. Km.sinden ayrılan 5 km.lik stabilize yolla göllere ulaşılmaktadır. 3200 mm.lik yıllık yağış ve sürekli yüksek bağıl nemin egemenliği altında bulunan göller çevresi bakir bitki örtüsü ile bir yağmur ormanı eko sistemi özelliğine sahiptir. Göl çevresinde kamp yerleri ve uygun trekking parkurları bulunmaktadır.

Doğayla uyum içinde bir yerleşme örneği sunan Meydancık yöresi, özellikle Maden Köyü'nün muhteşem doğal güzellikleri, yaylaları görülmeye değer güzellikte tamamı ahşap evleri ve en önemlisi insanının özgün kültürüyle bir doğa mirasıdır.


Milli Parklar ve Ormanlar

Hatila Vadisi Milli Parkı

Artvin İl Merkezinden 10 km. lik stabilize bir yol ile ulaşım sağlanmaktadır. Hatila Vadisi- nin gerek ilginç jeolojik ve jeomorfolojik yapısı ve gerekse özgün bitki toplulukları yöreye ülkemizde nadir rastlanan bir alan özelliğini vermektedir.Ayrıca bu doğal öğelerin birleşimi sonucu eşsiz peyzaj güzellikleri ortaya çıkmakta ve bu durumda zengin rekreasyonel potansiyel arz etmektedir.

Sahara-Karagöl Milli Parkı
Şavşat İlçesi sınırları içinde bulunan Karagöl-Sahara Milli Parkı iki ayrı sahadan oluş- maktadır. Sahara, Şavşat ilçesine 17 km. uzaklıkta olup Şavşat-Ardahan Karayolu üzerindedir. Orman örtüsü, ladin ve göknarlardan meydana gelmiştir. Yörede antro- projen step karakterinde sahalar geniş alanlar kaplamaktadır. Kocabey yaylası ve çevresinde alpin zona ait bitki türlerine rastlanmaktadır.

Gorgit-Efeler Tabiatı Koruma Alanları
Doğal yaşlı ormanı, her biri anıt olma özelliğine sahip ağaçları bünyesinde barındıran ve dünya doğal koruma kriterlerinden son derece önemli parametre olan Doğal Eski Ormanlardandır. 3200 mm. Yıllık yağış ve sürekli bağıl nemin egemenliği altında derin vadiler boyunca yükselen bakir bitki örtüsü ile bir Yağmur Ormanı Ekosistemidir.


Rafting
Çoruh Nehri dünya üzerindeki sayılı rafting alanlarından biridir. 4. Dünya Akarsu Şampiyonası Çoruh Nehri üzerinde yapılmış olup, dünyaya adını duyurmuştur. Barhal Çayı 'da rafting yapmaya uygunluğu ile sayılı nehirler arasındadır. Altıparmak ve Kaçkar Dağlarından gelen derelerin daha sonra Hevek Çayı ile birleşmesinden oluşur. Mayıs-Temmuz ayları rafting için uygundur.




RİZE

Dağlar

Karadeniz’e paralel olarak uzanan Rize’deki dağlar Doğu Karadeniz kıyı dağlarının bir uzantısıdır. Rize ili içerisinde bu dağların yükseklikleri artar ve il alanı içerisinde kuzeydoğu yönünde bir yay çizerek daha kütlevi bir görünüm kazanır.


Kaçkar Dağı

Doğu Karadeniz dağlarının bir devamı olan Kaçkar Dağı 3.737 m. yüksekliği ile Karadeniz’in en yüksek, Türkiye’nin de dördüncü yüksek dağıdır. Kaçkarların ana yapısında volkanik katmanlar bulunmaktadır. Buzul Dönemi ve Buzul dönemi sonrasının özelliklerini taşımaktadır. Dağın 2.800 m. altındaki kesimler zengin bitki örtüsü ile kaplıdır. Bitki örtüsü ile kaplı vadileri akarsular ile derin biçimde oyulmuştur.

Kaçkar Dağları aynı zamanda dağ sporları için de yörede uygun bir ortam oluşturmuştur.

Kaçkar Dağı’nın kuzeydoğusunda Barut Dağı (3.521 m), Ziglat Dağı (3.511 m), Verçelik Tepesi (3.711 m), Hipot Dağı (3.560 m) ve Demir Dağı (3.354 m) bulunmaktadır.


Plato ve Yaylalar

Rize ilinin güney yönünde dik ve yalçın dağ sıraları ile kuzeydeki ormanlar arasında geniş platolar bulunmaktadır. Bu platolar ilin %21’lik bölümünü kaplamaktadır. Bunların yükseklikleri yaklaşık 1.500 m. dolayındadır. Oldukça geniş çayır ve otlaklar halindeki bu platolar, aynı zamanda ilin ekonomisinde önemli yeri olan hayvancılığa da katkıda bulunmaktadır.

Rize’deki yaylalar Kaçkar Dağlarının eteklerinde, Çamlıhemşin ve İkizdere ilçelerinde yoğunlaşmıştır. İlin önemli bir eski geleneğini oluşturan bu yaylalarda daha çok yağ, peynir, çökelek gibi besin gıdaları elde edilmektedir. Ancak yörede çay üretiminin önem kazanmasıyla birlikte yaylacılığın önemi kısmen azalmıştır.

Buradaki yayların başında İkizdere’de Varda, Gölyayla, Cimil; Çayeli’nde Hazende; Pazar’da Ambarlı,Cahperik, Kito, Cürmannuman, Karap; Çamlıhemşin’de Kale, Varoş,Elevit, Trovit, Palovit, Çiçekli, Aydar, Başhemşin,Çermişk, Salınov,Dahler ve Kavran yaylaları gelmektedir. Bu yaylaların büyük çoğunluğu yaz aylarında turizm niteliği taşımaktadır.


Akarsu ve Göller

Rize ilinde çok sayıda küçük akarsular vardır. Ancak il içerisinde önemli bir göl bulunmamaktadır. Yalnızca güneydeki dağlık alanlarda küçük krater gölleri ile karşılaşılmaktadır. Ulaşım olanaksızlığından bu göllerden yararlanılamamaktadır.


İyidere (İkizdere)

Rize’deki en önemli akarsu İyidere (İkizdere) olup, bu dere Doğu Karadeniz Dağları’nın en yüksek kesimlerinden doğmaktadır. Yeralma yakınlarında Cimil Deresi ile birleşerek kuzeydoğuya dönen akarsu, Rize yakınlarında Kaleli’de Karadeniz’e dökülür.
Ayrıca İyidere’nin kollarından Çamlık Deresi ile Cimil Deresi de il sınırları içerisinde bulunmaktadır.


Fırtına Deresi

Doğu Karadeniz Dağlarının Memişhan yöresinde 2.360 m. yükseklikten doğan Fırtına Deresi küçük derelerle beslenir. Rize topraklarında geniş bir yay çizerek Aşağı Çığırda daha büyük bir kol ile birleşir ve Taşlıdere Köyü’nde Karadeniz’e dökülür.


Kıbledağı Deresi

Rize’nin 1.261 m. yüksekliğindeki dağlık bölgeden kaynaklanan Kıbledağı Deresi çok sayıdaki küçük akarsu ile birleşerek kuzeydoğuya doğru akar ve Yaşköy yakınlarında Karadeniz’e dökülür.


Büyükdere

Tekfur Tepesi’nden kaynaklanan Büyükdere ilin kuzeydoğu yönüne doğru akar ve Yenice yakınlarında batıdan gelen büyük bir kol ile birleşerek Çayeli’nin batısından Karadeniz’e dökülür.

Rize derelerinden özellikle Fırtına Deresi ile İyidere’de karlar eridiğinde kano sporu yapılmaktadır.


Mesire Yerleri

Rize ilinin zengin orman dokusu, orman içi dinlenme yerlerine olanak sağlamıştır. Yaylaların çevresi de mesire yeri olarak kullanılmaktadır. İlin en önemli mesire yeri Rize-Erzurum karayolu üzerindeki Çamlık orman içi dinlenme yeridir. Burada turizme yönelik tesisler bulunmaktadır. Kaçkar Dağları’nın zengin bitki örtüsünün yanı sıra kuş ve kelebek türlerinin çokluğundan ötürü, özellikle İkizdere ve Çamlık bölgeleri bu yönde turizme katkıda bulunduğu gibi ilin önemli mesire yeri olma özelliğini de korumaktadır. Ayrıca safari için de önemli bir parkur oluşturmuştur.


RİZE'NİN TARİHİ YERLERİ

Zil Kale
Bölgenin en dikkate değer eserlerinden birisidir. İlçe merkezinin 15 km güneyinde, Fırtına Deresi'nin batı yamaçları üzerinde kurulmuştur. Kalenin üzerinde inşa edildiği sarp kaya kütlesi denizden 750 m dere yatağından yaklaşık 100 m yüksekliktedir. Kale; dış surlar, orta surlar ve iç kaleden meydana gelmektedir. Kale doğal bir kaya kütlesi üzerinde kurulmuştur. Dış kalenin kapısında kuzeybatı yönündeki patika bir yolla ulaşılır. Kuzeydeki kapının söğe taşları sökülmüştür. Bir teras yardımıyla orta surlar seviyesine çıkılır. Buradan ikinci kapı yardımıyla kale içerisine girilir. Orta kale içerisinde üç önemli yapı bulunmaktadır. Bunlar muhafız binası, şapel ve başkuledir. Kulenin dört katlı olduğu, duvarlardaki hatıl izleri ve kiriş deliklerinden anlaşılmaktadır. İçerisinde ince bir bölüntü duvarı ve dolgu toprak vardır. Duvarlar üzerinde doğu yönünde kemerli pencereler, diğer taraflarda mazgal delikleri bulunmaktadır. Kulenin üstünün dendanlı bir teras şeklinde olduğu belirlenmiştir. Duvarlar içerisinde dikey uzanan boru yuvaları belki de kapanmış sarnıçları su akıtıyordu.
Kale-i Bala
Çamlıhemşin İlçesi'ne 40 km uzaklıkta, Hisarcık Köyü sınırları içerisinde Fırtına Deresi'nin kaynaklarına hakim bir noktada kurulmuştur. Kaynaklarda geçen bir diğer adı da Varoş Kale'dir. Kalenin ana planı dikdörtgen olarak tanımlanabilir. Doğusu, güneyi ve kısman kuzeyi sarp kayalıktır. Batı tarafı eğimli bir arazi üzerindedir. Giriş kapısı kuzeybatıdadır. Kalenin kurulduğu yer ve duvar işçiliği bakımından Zil Kale ili ilişkisi açıktır. Zil Kale ile aynı tarihlerde yapılmış olmalıdır.
Rize Kalesi
Şehir merkezinin güneybatısında yer alır. İç Kale ve Aşağı Kale'den meydana gelmektedir. Yoğun yerleşme sebebiyle Aşağı Kale tamamen yok olmuş, batı tarafından bazı sur parçaları ve kuleleri günümüze gelebilmiştir.
Kız Kalesi (Pazar)
İlçe merkezinin batısında küçük bir yarımada üzerinde kurulmuştur. Kayaklık bir zemin üzerinde bulunan kalenin kara ile bağlantısı kesilmiştir. Yaklaşık 7x7 m boyutlarındaki kalenin duvarlarında muntazam taş işçiliği görülür. Giriş kapısı batıdandır. Güney surlar yıkılmıştır. Sağlam kalan duvarlarda mazgal pencereleri ve yuvarlak kemerli üst kat pencereleri yer almaktadır. Kız Kalesi'nin kesin olarak kimin tarafından yapıldığı bilinmemektedir. 13.-14. yüzyıllarda Trabzon Devleti zamanında yapıldığı sanılmaktadır. Kale, Osmanlı döneminde onarılarak kullanılmıştır.
 
Bozuk Kale
İl merkezinin 10 km doğusunda Gündoğdu'da, aynı adla anılan derenin kenarında yer alır. Denizden 30 m yükseklikte kurulmuş küçük bir gözetleme kulesidir. Karadeniz sahillerinde sık görülen küçük orta çağ kalelerinden biridir.
 
Cihar Kale
Sahilden 7 km içeride, Yücehisar Köyü sınırları içinde Hemşin Deresi'nin doğusunda yer alır. Ana plan yuvarlaktır. Surların taş işçiliği muntazam değildir. Kapısı kuzeydoğudadır ve iki kule ile desteklenmiştir. Ortada yarım daire planlı bir kule bulunmaktadır.
Şehitler Çeşmesi
İslampaşa Mahallesi'nde eski Güneysu yolu üzerinde 1917 yılında yapılmıştır. Dairevi kemerli bir cepheye sahiptir. Tek lülelidir ve lülesi üzerinde taslığı vardır. Çeşme, 1916 yılında şehrin savunması sırasında şehit olan askerlerimizin gömüldüğü bir yerde yapılmıştır. İşgal sırasında Ruslar bu şehitlikten yol geçirmek için kazı yapınca şehitler buradan nakledilmiştir. Bu nakil sırasında şehit askerlerin çürümüş elbiselerinden çıkan paralarla halk bu çeşmeyi yaptırmıştır. Çeşmenin üzerinde Latin harfli kitabe metni ünlü şair Bayburtlu Hicrani tarafından yazılmıştır.
 
Eski Rize Evleri
Şehir merkezinde çok az sayıda eski ev koruma altına alınmıştır. Bunların da iki, üç tanesi korunup yaşatılmaktadır. Rize evlerinin yapımında geleneksel yapı malzemeleri ve teknikleri kullanılmıştır. Bu evler yığma taş ve dolma göz tekniğinde yapılmış duvarlar, dört yana eğimli, kiremitle kaplı çatılara sahiptirler. Şehir evleri genellikle iki veya üç katlıdır. Zemin katta, ahır, kiler gibi servis hacimleri kullanılır. 1.katta mabeyn, sofa ve odalar bulunmaktadır. Mabeynde(esas yaşanılan alan)Bulunan ocakta yemek pişirilir. Odalar geleneksel olarak tasarlanmışlardır ve bazıları ahşap süslemelidirler.
 
 

RİZE'NİN DOĞAL MANZARASI

Kaçkar Sıra Dağları
Rize ve Hopa arasında yer alan yıl boyunca gözlenebilen keskin buzulları, masmavi gölleri, yeşilin her tonuna sahip ormanları, coşkulu dereleri, bin bir çeşit bitkileri ve hayvanları ile doğal bir park görünümünde olan Kaçkar sıradağlarının en yüksek tepeleri Altıparmak (3480 m.), Kavran (3932 m.) ve Verçenik (3710 m.) dir. Güney rotasından çıkışı kolay olan Kaçkarları her yıl binlerce dağcı ziyaret etmektedir. Eğer sis yoksa Doğu Karadeniz dağlarının muhteşem görüntüsünü izleyebilirsiniz. Kuzey rotasını ise daha çok deneyimli dağcılar tercih ederler ve kuzeyden zirve yapmanın başka bir avantajı geri dönüşte Ayder yaylasında kaplıcalara uğrayabilmenizdir. Dağa yaz aylarında tırmanmak ne kadar kolay ise kış aylarında tırmanmak o kadar zordur. Kış aylarında kar vadileri doldurur, yaylaları örter ve evler yok olur. Ayrıca buzulların eğimi her zaman çığ düşmesine uygundur.
Tırmanma Zamanı: Yaz Tırmanışları için en uygun zaman Ağustos ve Eylül ayları, Kış Tırmanışları için en uygun zaman Şubat ve Mart ayları.
 
Özellikleri
Genel olarak, granit, siyanit, granodiorit ve andezit taşlardan oluşan bir yapıya sahiptir. Şiddetli akarsu ve buzul aşındırması sonucunda sert ve arızalı bir görünüm kazanmıştır. Deniz kıyısında yükselmeye başlayan bu dağların kuzey yamaçları gür orman örtüleri ile kaplıdır. Kaçkar dağları batıdan doğuya doğru 3 bölüm halinde uzanır. Batıda Verçenik, Ortada Kavran ve Doğuda Altıparmak dağları yer alır.
Ulaşım: Kaçkarlara en kolay ulaşım kuzey yönündendir. Bu yön için Trabzon-Rize-Ardeşen üzerinden Çamlıhemşin'e gidilir. Bu yol 75 km.dir. Kaçkar zirvesi yönünde yürüyüş yapmak için Ayder Yaylası'nda konaklamak mümkündür. Buradan "Aşağı Kavran - Yukarı Kavran" yoluyla Kaçkar zirvesi eteklerine ulaşılır. Kaçkar Dağlarının diğer bir önemli zirvesi olan Verçenik'e ise, Çat ve Başhemşin üzerinden ulaşılır.
Kıbledağı Deresi
Rize'nin 1.261 m. yüksekliğindeki dağlık bölgeden kaynaklanan Kıbledağı Deresi çok sayıdaki küçük akarsu ile birleşerek kuzeydoğuya doğru akar ve Yaşköy yakınlarında Karadeniz'e dökülür.
Büyükdere
Tekfur Tepesi'nden kaynaklanan Büyükdere ilin kuzeydoğu yönüne doğru akar ve Yenice yakınlarında batıdan gelen büyük bir kol ile birleşerek Çayeli'nin batısından Karadeniz'e dökülür.

Rize derelerinden özellikle Fırtına Deresi ile İyidere'de karlar eridiğinde kano sporu yapılmaktadır.
Mesire Yerleri
Rize ilinin zengin orman dokusu, orman içi dinlenme yerlerine olanak sağlamıştır. Yaylaların çevresi de mesire yeri olarak kullanılmaktadır. İlin en önemli mesire yeri Rize-Erzurum karayolu üzerindeki Çamlık orman içi dinlenme yeridir. Burada turizme yönelik tesisler bulunmaktadır. Kaçkar Dağları'nın zengin bitki örtüsünün yanı sıra kuş ve kelebek türlerinin çokluğundan ötürü, özellikle İkizdere ve Çamlık bölgeleri bu yönde turizme katkıda bulunduğu gibi ilin önemli mesire yeri olma özelliğini de korumaktadır. Ayrıca safari için de önemli bir parkur oluşturmuştur.



SİNOP'UN TARİHİ YERLERİ

Sinop İlinin Tarihi Yerleri
Sinop Kalesi

İ.Ö. VIII. Yüzyılda Milet ‘ten gelerek Sinop ‘ta yerleşip koloni kuran göçmenler tarafından ilk defa yapıldığı düşünülmektedir. Kaleler VII. Yüzyılda Kimmerlerin istilasından sonra yeniden onarılmıştır. VI. yüzyılda Pers hâkimiyetine geçen şehir Pontus Krallığının önemli bir merkezi olmuş, surlar IV. Mitritathes tarafından bugünkü sınırlarıyla onarılıp geliştirilmiştir.

Romalılar ve Bizanslılar döneminde de devamlı onarım görmüştür. 1214 ve 1261 yıllarında Selçukluların eline geçen kale yeniden onarılarak savunmayı güçlendirmek amacıyla iç kale oluşturulmuştur. Sinop şehir surları yarım adanın en dar olan boyun kısmını tamamen çevrelemektedir. Kuzey surları 1800 m. güney surları 400 m. doğu surları 500 m. batı surları 273 m. olmak üzere toplam sur uzunluğu 2973 m. ‘dir. Sur kalınlığı 8 m. olup yüksekliği 25-30 m. arasında değişir. Evliya Çelebi seyahatnamesinde Kumkapı, Tersane kapı, Yenice kapısı, Tabakhane kapısı, Lonca kapısı ve Deniz kapısından bahseder.

Sinop kent surları, yarımadanın en dar olan boyun kısmı ve Yalı ile Kefevi mahalleleri hariç olmak üzere tüm şehri çepeçevre kuşatmaktadır.. Günümüze kadar Kumkapı ve lonca kapısı ayakta kalmıştır. Kuzey surları denizin etkisiyle çok yıpranmıştır.

İçkale

Şehrin batı tarafında, Kaleyazısı ile Kumluk denilen sahanın arasındadır. Güney ve kuzey tarafları denizdir. Kale, Selçuklular Sinop’u aldıktan bir yıl kadar sonra esas kısma doğu tarafından uzun bir sur ilave edilerek yapılmıştır. Bu kısım yapılırken Şehrin Eski Mabet, Saray gibi enkazından da istifade edilmiştir. Bu nedenle, bir çok sütunlar, sütun başlıkları ve mabet yazıtları duvar aralarına konulu bir şekilde bulunmaktadır.

İçkale kuzey ve güney bölümü olmak üzere iç içe iki bölümden ibarettir. Selçuklular döneminde iç kale 1877 tarihinden itibaren hapishane olarak kullanılmaktadır. 06 Aralık 1997 tarihinde cezaevi yeni hizmet binasına taşınmıştır.

Boyabat Kalesi

Boyabat ilçesinin bulunduğu Gök ırmak Vadisi'nde, karşılıklı sarp iki kayalık tepeden biri üzerinde kurulmuştur. Kale, kayaların doğal yapısına uygun şekilde inşa edilmiştir. Kale bedenleri arasındaki kulelerin bazıları dikdörtgen bazıları yuvarlak olarak yapılmış olup iç kısmında kulelere çıkan merdivenler yer almaktadır. Kaleye giriş güneydoğu köşesinden büyük yuvarlak kulenin yanındaki küçük bir kapıdan sağlanmaktadır. Geç Roma, Erken Bizans dönemine ait buluntuların da sergilendiği yapı, bugünkü haliyle Osmanlı Kalesi özelliği göstermektedir. Bu durum kalenin, Geç Roma döneminden Osmanlı dönemine kadar kullanıldığını göstermektedir. Bugünkü durumu ile sur ve burçları ve yapım malzemesi, Osmanlı Kalesi olduğunu açıkça ortaya koyar. Ancak kalenin temelleri daha önceden atılmıştır. Bu nedenle kaleyi, eski ve yeni kale olarak iki bölümde incelemek mümkündür.

Eski kalenin temelleri M.Ö. 6. Yüzyılın başlarında Paflagonyalılar zamanında yapılmıştır. Kalenin eski temellerinde kale iç duvarlarının bir kısmında Roma ve Bizans eserlerine rastlamak mümkündür. Yeni kalenin bugünkü halinin Osmanoğulları zamanında yaptırıldığı kesindir. Ancak kalenin bir kitabesine rastlanılmaması yüzünden yapılış tarihi bilinmemektedir.

Boyabat Kaya Mezarları


Boyabat İlçesine bağlı ve Boyabat-Kastamonu yolunun 15. Km.sinde bulunan Salar Köyünün güneydoğusunda yer alan, yaklaşık 200 metre yüksekliğindeki kalker kaya oyularak yapılmıştır. Mezarda iç sütunun birer girişi bulunmakta olup, sütunlar üzerinde üçgen alınlık yer almaktadır. Yuvarlak gövdeli sütunlar yukarı doğru incelmektedir. Sütun baş kısımları ve sütun kaideleri kare şeklinde yapılmıştır. Sütun başlıkları aslan figürü şeklindedir, üzerinde iki kademeli olarak oyulmuş düzgün kiriş bölümü vardır. Üçgen alınlığın ortasında aslan kabartması ve alınlığın dışında sağ tarafta iki aslan kabartması daha yer almaktadır. Alınlığın sol tarafında ise aslan ve insan kabartması yer almıştır. Mezar anıtının Paflagonyalılar tarafından yapıldığı sanılmaktadır.

Paşa Tabyaları

Sinop yarımadasının güney doğusunda l9.yy.da Osmanlı-Rus savaşları sırasında denizden gelen tehlikeleri önlemek amacıyla yapılmıştır. Yarı ay şeklindedir. 11 top yatağı, cephanelik ve mahzenlerden oluşmaktadır. Paşa Tabyası yeme içme tesisi olarak hizmete açılmış olup İlimiz turizminehizmet vermektedir. Diğer bir tabya da Korucuk Tabyası'dır. Bu Tabya özel şahsın mülkiyeti içindedir.

Tarihi Su Kanalı

Sülüklü Göl mevkisindedir. Antik döneme ait bu tünelde yapılan incelemelerde, yaklaşık 230 m. uzunluğunda ve 1,5 m. yüksekliğinde olduğu tespit edilmiştir. Giriş kapısından itibaren doğal kayanın oyularak işlenmesinden oluşan tünel, 20-30 m. uzunluğunda ve 1.5 m. çapında silindirik bir havalandırma bacasına sahiptir. Bu havalandırma bacaları, doğal kayalardan oyularak yapılmış olup, üst kısımlardaki moloz taşların birbirine sıkıştırılması suretiyle kapatılmıştır. Sağa ve sola zikzak yaparak ilerleyen tünelde herhangi bir kitabe bulunmamaktadır. Yapılan araştırmalara göre, Sinop'un su seviyesine yakın bir yerleşim yeri olması nedeniyle, kuyu gibi derinliğine değil yatay olarak yapılan bu tünelin su kanalı olabileceği düşünülmektedir.

Alaadin Camii

Selçuklu Dönemine ait bir yapıdır. Sinop ‘un fethinden hemen sonra 1214 ‘te yaptırılmıştır. Rumların şehre yaptıkları baskın anında büyük zarar görmüş, 1268 yılında Süleyman Pervane tarafından onarılmıştır. Sonra sırasıyla Candaroğullarından Celaleddin Beyazıt ve İsfendiyar Bey, Osmanlı çağında Mutasarruf Tufan Paşa tarafından tamir ettirilmiştir. Türk taş oymacılığının güzel bir örneği olan minberi ne yazık ki büyük kubbenin çökmesiyle kırılmıştır.

Camii erken Türk cami tiplerine güzel bir örnek teşkil eder. Dikdörtgen planlı olup, beş kubbeli bu yapıdan giriş geniş olan revaklı son cemaat yerinden sağlanır. Avlunun ortasında bir şadırvan, kuzey doğu köşesinde de İsfendiyar Oğullarına ait bir türbe bulunmaktadır.

Kefevi Camii

Kefevi mahallesinde bulunan bu cami Şeyh Mahmut Kefevi tarafından yaptırıldığı bilinmektedir. Harap bir halde iken Sancak Mutasarrufu Bekir Paşa tarafından 1896 yılında tadilatı yaptırılmıştır.

Saray Camii

Tersane çarşısının arkasındaki sokakta bulunan Saray Camii, 10.65 m. Uzunluğunda ve 11.70 m. Eninde olup kesme taştan yapılmış tek kubbelidir. Cami 1374 yılında Candaroğullarından Celalettin Beyazıt zamanında yapılmıştır. Bu çağa ait çok güzel işlemeli bir mihrap ve kapı üzerinde kitabesi vardır.

Fetih Baba Mescidi

Meydankapı çarşısında yer alan mescit 1353 yılında İsmail Bin Uslu Bey tarafından yaptırılmıştır. Daha sonra harap bir halde iken Fetih Baba adıyla anılan bir zat tarafından onarılmıştır. Mermerden yapılmış ve Candaroğulları zamanına ait süslü bir küçük mihrabı vardır.

Mehmet Ağa Camii (Mescidi)

Kaleyazısında olan bu camii 1648 yılında inşa edilmiş ve sonradan yapıya 1910 yılında bir minare eklenmiştir.

Cezayirli Ali Paşa Camii


Selçuklu çağına ait olan bu camii Seyit Bilal Türbesine bitişiktir. 1876 ‘da Ali Paşa ve 1898 Abdülhamit tarafından tamir edilmiştir.

Meydan Kapı Camii

Meydankapı Sakarya Caddesi üzerinde bulunan bu caminin ilk yapılış tarihi belli değilse de Şeyh Ömer Efendi adında bir zat tarafından yaptırıldığı vakıf kayıtlarından öğrenilmektedir. 1878 ‘de ise Mutasarruf Ahmet Kamil Paşa tarafından Kanuni Süleyman ‘a izafe edilmek üzere tamir edilmiştir.

Caminin ahşap minaresi Sinop minarelerinin en güzel örneklerindendir.

Süleyman Pervane Medresesi

Selçuklu dönemine ait bir yapıdır. XII. Yüzyılda (1262) Sinop ‘un düşman baskınından kurtarılmasının bir hatırası olarak Selçuklu veziri Süleyman Pervane tarafından yaptırılmıştır. Döneminin taş işçiliğini gösteren görkemli bir giriş kapısına sahiptir. İçinde eyvan karşısında geniş avlu, ortasında şadırvan, sağ ve sol yanlarında revaklara açılan 16 küçük oda yer almaktadır.

Vakıflar Genel Müdürlüğü’ nün malı olup, 2002 yılında Kültür ve Turizm amaçlarında kullanılmak üzere Sinop Valiliğine tahsis edilmiştir. Sinop Valiliğince Sinop’ a özgü el sanatları ve mutfağı ile ilgili kişilere tahsis edilerek çarşı haline getirilmiştir.

Boyabat Evleri

Osmanlı dönemi sivil mimari eseri olan evler yoğun olarak il merkezi ve Boyabat ilçesinde bulunmaktadır. Yöresel kaynaklara bağlı olarak ahşap malzemenin ağırlıklı olduğu konutlar, Bağdadi tekniği kullanılarak ve ahşap çatkı arası dolgulu bir tür tuğla malzeme ile inşa edilmiştir. Katlara geçişte, ahşap kuşaklar kullanılmaktadır.

Konsollarla desteklenen çıkmalarla taşınılmış bindirme katlar, cumbalar, her cephede iç içe ve havayı içeri dolduran bol miktarda pencere, ön cephede iki çıkma arasında ve üçgen alınlıkla son bulan kapı girintisi ortak cephe özelliklerini oluşturmaktadır. Odalar genel olarak oturma, yatma, yıkanma ve yeme-içme ihtiyacına cevap vermek üzere tasarlandığı için, dolaplara ve ocaklara da sahiptir.

Balatlar Kilisesi

Bizans dönemine ait bir yapıdır. Çağının tipik mimari örneklerini gösterir. Geniş bir alana yapılmış büyük bir avlu, haçvari simetrik planlı bir mekân vardır. Şapel ve diğer mekânlardan oluşan yapı, tümüyle dikdörtgen yapılıdır.

Kilisede sadece şapelin tonozla örtülü üst yapısı sağlam kalmıştır. Diğer bölümlerin üstü açıktır. Şapel tavanı ve giriş mekânında boyalı freskler günümüze kadar sağlam kalmışsa da çok tahrip olmuştur. Bizans yapı tekniğinin güzel bir örneğidir. Tüm duvarlarda dört sıra tuğla kullanılmıştır.
Süleyman Pervane Medresesi
Alaaddin Camii'nin kuzeyinde yer alan medrese, Sinop’un düşman baskısından kurtarılmasının bir hatırası olarak 1262 tarihinde Selçuklu Veziri Süleyman Pervane tarafından yaptırılmıştır.
Binanın girişini mermer bir portal süslemektedir. İçinde eyvan karşısında, geniş avlu ortasında bir şadırvan vardır. Avlunun her iki yanında mermer sütunlu revak ve arkalarında 16 küçük oda bulunmaktadır.

Alaadin Camii
Erken Türk Camii tiplerine güzel bir örnek olan Alaaddin Camii Sinop'un Selçuklular tarafından fethinden hemen sonra 1267 yılında yaptırılmıştır.
Cami, dikdörtgen planlı olup, beş kubbelidir. Giriş, geniş olan revaklı bölümden sağlanır. Avlunun ortasında bir şadırvan, ve bir köşesinde de İsfendiyaroğulları Türbesi yer alır.

Boyabat Evleri
Osmanlı dönemi sivil mimari eseri olan evler yoğun olarak il merkezi ve Boyabat ilçesinde bulunmaktadır. Yöresel kaynaklara bağlı olarak ahşap malzemenin ağırlıklı olduğu konutlar, Bağdadi tekniği kullanılarak ve ahşap çatkı arası dolgulu bir tür tuğla malzeme ile inşa edilmiştir. Katlara geçişte, ahşap kuşaklar kullanılmaktadır.

Konsollarla desteklenen çıkmalarla taşınılmış bindirme katlar, cumbalar, her cephede iç içe ve havayı içeri dolduran bol miktarda pencere, ön cephede iki çıkma arasında ve üçgen alınlıkla son bulan kapı girintisi ortak cephe özelliklerini oluşturmaktadır. Odalar genel olarak oturma, yatma, yıkanma ve yeme-içme ihtiyacına cevap vermek üzere tasarlandığı için, dolaplara ve ocaklara da sahiptir.
Cezayirli Ali Paşa Camii
Seyyit Bilal Türbesi'ne bitişik olan cami, Selçuklu dönemine aittir. 1876’da Ali Paşa ve 1898’de II. Abdülhamit tarafından tamir ettirilmiştir.
 
Sinop Kalesi
M.Ö.7.yy.da Şehri korumak amacıyla yarımadanın   üzerinde kurulmuştur. Roma, Bizans ve Selçuklular döneminde onarılarak kullanılmıştır. Günümüzde bir bölümü hâlâ ihtişamını korumaktadır. 2050 m. uzunluğu, 25 m. yüksekliği, 3m. genişliği ve iki ana giriş kapısı bulunmaktadır.
Boyabat Kalesi
Boyabat ilçesinin bulunduğu Gökırmak Vadisi'nde, karşılıklı sarp iki kayalık tepeden biri üzerinde kurulmuştur. Kale, kayaların doğal yapısına uygun şekilde inşa edilmiştir. Kale bedenleri arasındaki kulelerin bazıları dikdörtgen bazıları yuvarlak olarak yapılmış olup iç kısmında kulelere çıkan merdivenler yer almaktadır. Kaleye giriş güneydoğu köşesinden büyük yuvarlak kulenin yanındaki küçük bir kapıdan sağlanmaktadır. Geç Roma, Erken Bizans dönemine ait buluntuların da sergilendiği yapı, bugünkü haliyle Osmanlı Kalesi özelliği göstermektedir. Bu durum kalenin, Geç Roma döneminden Osmanlı dönemine kadar kullanıldığını göstermektedir.
 


Balatlar Kilisesi





Roma çağında tiyatro ya da hamam olarak kullanıldığı düşünülen bu yapı, 7.yy.da Bizanslılar tarafından kilise olarak kullanılmaya başlanmıştır. İç kısmındaki fresklerin bir bölümü durmaktadır. Mülkiyeti özel şahsa ait arazide bulunmaktadır.




 




Eski Sinop Cezaevi
Ceza Evinin bulunduğu alan Osmanlıların Karadeniz'deki en büyük tersanesiydi. Ceza Evi iç kalenin içinde eski tersane alanında yapılmıştır. 1887 yılından beri ceza evi olarak kullanılmaya başlanmıştır. Etrafı yüksek kale bedenleriyle çevrilidir. Bu özelliğinden dolayı mahkumların kaçışını imkansız kılmıştır. Şu anda Kültür Bakanlığına devri yapılmış olup, turizme kazandırılması yolunda çalışmalar devam etmektedir.
 

SİNOP


Hamsilos Koyu
Yemyeşil ormanı, denizin bir nehir gibi kara içine girdiği Hamsilos Koyu (Hamsaroz) ve civarı bir doğa harikasıdır. Il Merkezine 11 Km. uzaklıktadır. Akliman-Hamsilos (Hamsaroz) yöresi Kültür Bakanlığı tarafından 1.derecede Doğal Sit alanı ilan edilmiştir. (9.Nisan 1987 tarih 19.426 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Bakanlar Kurulu Kararı, 19.Nisan 1989 tarih ve 20144 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan ikinci değişik Bakanlar Kurulu Kararı ile. ) Hamsilos Koyu ( Hamsaroz), çiçek ve ağaçlarla bezenmiş olağanüstü güzellikte bir dinlenme yeridir. Koyun oluşumunda, gerekli olan buzul aşındırması IV. Jeolojik Zamanda bu yörede oluşmadığından, Hamsilos Koyu (Hamsaroz), Deveci Deresi adlı küçük bir akarsuyun ağzında yer alan 300-400 m.lik bir deniz girintisidir. Hamsilos (Hamsaroz) limanı, morfolojik delillere göre, Deveci Deresi Vadisinin aşağı kesiminin, karada oluşan çöküntüler sonucunda sular altında kalmasıyla oluşmuş, dünyada sadece Norveç ve Sinop'ta bulunan "RIA" tipi kıyıdır.

 
Akliman
Şehrin batısındadır. Kent merkezine 9 km. uzaklıktadır. Kilometrelerce uzunluğunda ve 15-20 metre genişliğinde bir şerit gibi uzanan kumsalı vardır. Millî Parklar Başmühendisliğince düzenlenen Akliman Piknik Alanı, her türlü ihtiyaca cevap verecek niteliktedir. Piknik alanında ormanla deniz içiçedir. Akliman Koyunun oluşumu da Hamsilos Koyu'nun oluşumunda açıklandığı gibi "RIA" tipi bir kıyıdır.
Akgöl
Ayancık ilçesinin güneyinde Ayancık-Kastamonu yolunun 31.km sinde, yoldan da 5 km içeride bulunan Akgöl ; 1200 metre yüksekliktedir. Etraftaki sık göknar ormanları içinden akan iki çayın birleştirerek oluşturduğu göl ortalama 3 dönüm alan kaplamaktadır. Gölün yanında orman işletmesine ait bir tesis bulunmaktadır. Günübirlik piknik için uygun olan göl civarındaki orman içlerinde piknik masaları ve ızgara yerleri bulunmaktadır. Çevre ormanlarda yaban domuzu, ayı, kurt, çakal ve tavşan gibi av hayvanları mevcuttur.
Akgöl'e ulaşmak için inilen 5km lik yol stabilize olup buradan da İnaltı bölgesine doğru yol devam etmektedir. Bu yol üzerinde bulunan İnaltı Mağarası ve Kanyonları safari turlar ve yürüyüşler için de müsaittir. Kış mevsiminin uzun geçtiği bölgede küçük kayak pistlerinin de yapılabileceği uygun orman içi boşluklar mevcuttur.
İnaltı Mağarası
İnaltı Köyü köyün hemen arka yamacında bulunan mağara ile ünlenmiştir. Deniz seviyesinden 1070 m. yüksekte olan mağaranın oldukça büyük olan ağzı köyden görülebilmektedir. Köyde biraz soluklandıktan sonra yaklaşık 500 metrelik bir tırmanıştan sonra mağaraya ulaşılmaktayken, 2002-03 yıllarında yapılan yol ile mağaranın 50 m. altına kadar araçla gidilebilmektedir. Buradan 50 metrelik merdivenle mağaranın ağzına ulaşılabilir. Mağara ağzında geniş bir sahanlık bulunmaktadır.
İnaltı mağarası gerek mağara içi damlataşları ve arkeolojik özelliği, gerekse de doğal çevrenin güzelliği nedeniyle, turizm amaçlı kullanıma son derece uygun şartlara sahiptir.

Ortalama uzunluğu 7500 metre olan mağaranın son noktası girişten 24 metre aşağıdadır. Doğu-batı yönünde büyük bir (S) çizerek uzanan mağaranın giriş ağzı ve gerisindeki salonun tavan yüksekliği 20 metreden fazla, genişliği ise 18 metredir. Giriş salonu boyu 125 m, tavan yüksekliği 6-22 m, genişliği 7-13 metreler arasında değişen düzgün bir galeriye açılır. Bu galeri mağaranın en geniş ve en kuru bölümüdür. Buradan sonra daralarak ilerleyen mağarada sarkıt, dikit, sütun, örtü ve duvar damlataşları, damlataş havuzları görülmeye başlar. Yatay gelişmiş kaynak konumlu fosil bir mağara inaltı mağarasında damlataşların çoğu genişlemiş olan orta bölümde yer almaktadır. Buna karşılık mağara tabanına yakın alt kesimlerde ve su düzeyinin hemen üzerinde Karnabahar ve Patlamış Mısır şekilli damlataşlar da bulunmaktadır. Mağaranın içinde yer yer su birikintilerine rastlanmakta olup bazıları ilerlemeyi zorlaştıracak şekilde derindir. Mağara girişinde görülen duvar kalıntıları, tarihi dönemlerde iskan alanı olarak kullanıldığı sanılan mağaraya arkeolojik değer de katmaktadır.
İnaltı mağarasının elektrifikasyonu, trafo, kapı, merdiveni, çeşme ve tuvaleti yapılmış; mağara içindeki gezi güzergahı ve kır kahvesi yapım çalışmaları devam etmektedir.

Mağara Civarında Kanyon, Akgöl ve Karlık Yaylası ve Düdeni gibi doğal güzelliklerin de bulunması mağaranın önemini daha da arttırmaktadır.
Erfelek Tatlıca Şelaleleri
Sinop il merkezine 42 km uzaklıkta, Erfelek İlçesi Tatlıca Köyü sınırları içerisindedir. Aynı vadi içinde art arda sıralanmış 30'a yakın irili ufaklı şelaleden oluşmuştur. Bu özelliğiyle Dünyada benzeri yoktur. Dar ve 2 km uzunlukta bir vadi içinde, şelaleler kenarında kayın ormanları içinde yapılacak 2 saatlik yürüyüş oldukça zevkli ve heyecanlıdır. Doğal sit alanı olan bölgede trekking, piknik, gezi ve av turizmi olanakları sağlamaktadır.
Uçurumdan uçuruma düşen, köpüklü suların oluşturduğu 30'a yakın şelelesiyle kayıp bir vadi... Ihlamur, gürgen ve meşelerin göğü hapsettiği bir ormanda, sararan yaprakların suyla muhteşem sonbahar düeti... İki yıl önce keşfedilen sarp vadide uğuldayan şelaleleri, muhteşem doğası ve bakır yaylalarıyla göz kamaştıran Erfelek, Sinop'un ilçesi.
Şamı Şelaleleri'nin aktığı vadideki eski su değirmeni, şelalelere de adını veren Şamı (Tatlıca) köyüne ait. Eski değirmen 1.5 kilometreyi aşan şelale tırmanışı için kerteriz noktası. Şelalelerden tırmanarak değirmene gelindiğinde yol yarılanmış oluyor. Geri dönmek isteyenler için değirmenden aşağıya patikayla inmek mümkün. Değirmenden sonra vadi daha da sarplaşıyor.
 
Sorgun, Erfelek'e yaklaşık 15 kilometre mesafede bir orman köyü. Sık ormanların çevrelediği bir ovada korulu köyde, diğer köylerde de olduğu gibi geleneksel taş örtülü eski evler hızla yok oluyor. Taş örtü, özellikle direkler üstünde duran ahşap tahıl ambarlarında ve tarlalardaki küçük kulübelerde görülüyor. Zira taş örtü çatıları, sert Karadeniz rüzgarına karşı daha dayanıklı kılıyor.
 
Kayın, ıhlamur, gürgen ve meşe ormanından gökyüzünün görünmediği dar Şamı Vadisi, Karasu üzerine kurulan baraj çalışmaları sırasında keşfedilmiş. Şelaleler, döküldükleri noktalarda bazen dört beş metre derinliğinde ve rengarenk gölcükler oluşturuyor.
Gebegüneyi yaklaşık 1050 metre yükseklikte bir yayla. Sonbahar, orman ağaçlarının yanı sıra ormanaltı bitki örtüsünü de göz alıcı renklere boyuyor. Atlas'ın koyduğu adla "Belikliduvar", vadinin hemen hemen ortalarına denk düşüyor. On metreye yakın dik duvardan yosunlar ve ormanaltı bitkileri de suyla birlikte akıyormuş hissi uyandırıyor.
Vadide zaman zaman küçük kollara ayrılan su, birleşip aynı gölcüğe dökülürken muhteşem görüntüler yaratıyor. Saklıseki' bu ayrılış ve yeniden birleşişin en güzel örneği. Gebe güneyi Yaylası sonbahar renklerinin en görkemli izlendiği noktalardan. Ormanaltı bitki örtüsünün en baskın rengini yine eğreltiotları veriyor.
 
Soğuk suların uğultularla döküldüğü Şamı Şelaleleri'nin her biri ayrı biçimde. Sonbaharda da su, hatırı sayılır seviyenin altına inmiyor. Sonbahar renklerinin hızlı değişimi en açık biçimiyle yapraklara yansıyor.
 
Erfelek'in Abanoz Mahallesi'ndeki asma köprü çelik halatlar üzerinde duruyor. Abanozluların ürkütücü köprüden hayvanlarını geçirebilmek için eşekle önden gitmesi gerekiyor. Erfelek, kendine özgü lezzetiyle ve piştikten sonra iç kabuğundan kolay ayrılan kestanesiyle ünlü. Olgunlaşan kestaneler uzun sırıklarla ağaçlara çıkılarak silkeleniyor.
 
Sarıkum
Deniz, orman ve göl bir aradadır. Çeşitli av hayvanları vardır. Orman Genel Müdürlüğünce Tabiatı Koruma Alanı ilan edilmiştir. İl Merkezine 21 km.uzaklıktadır. Bitki örtüsünün yanısıra çevrede görülen başlıca hayvan türleri; karaca, yaban domuzu, çakal, tilki, vaşak,gelincik ve vahşi yılkı atları gibi memeliler; çok çeşitli ördek ve kaz türü balıkçıllar; kuğu, toy, çulluk gibi kuş türleri ile çeşitli sürüngen, kurbağa ile kefal gibi balık türleri bu yöremizde bol miktarda yaşamaktadır.
 
İnce Burun
Sinop'a gelen yerli ve yabancı turistlerin en çok görmek istedikleri yerlerin başında, Türkiye'nin en Kuzey ucu olan İnceburun gelmektedir. Bozulmamış doğal kıyı yapısı ile, Millî park niteliğindedir. İnceburun ve çevresi geyik, sülün ve karaca koruma alanıdır.

16 Mayıs 2011 Pazartesi

SÜMELA MANASTIRI

Trabzon'un Maçka İlçesinin Altındere Köyü sınırları içinde, Altındere vadisine hakim Karadağ'ın eteklerinde sarp bir kayalık üzerine kurulmuş olan Sumela Manastırı, halk arasında “Meryem Ana” adı ile anılır. Vadiden yaklaşık 300 metre yükseklikte bulunan yapı, bu konumuyla manastırların şehir dışında, ormanlarda, mağara ve su kenarlarında kurulma geleneğini sürdürmüştür.
Meryem Ana adına kurulan manastırın “Sumela” adını “siyah” anlamına gelen “melas” sözcüğünden aldığı söylenmektedir. Bu ismin manastırın kurulduğu koyu renkli Karadağlar'dan geldiği düşünülmekte ise de, Sumela kelimesi buradaki Meryem tasvirinin siyah rengine bağlanabilmektedir.
  
Ünlü tarihçi J.P.Fallmerayer'in de (1790-1861) yılında buraya geldiğinde dikkatini çektiği gibi renginin koyu, hata teşhis edilemeyecek derecede siyah oluşu bu adın esasının teşkil etmiş olması mümkündür. Gürcü resim sanatında, XII.yüzyılda sanat aleminde siyah Madonna ismi altında tanınan bir takım Meryem ikonlarının yapıldığı ve yayıldığı bilinir.
Buranın başlıca gelir kaynağı olan bir Meryem Ana resminin eksikliğine ve mucizeler yarattığına halkı inandırmak böylece onudeğerini büyütmek için uydurulduğu kolayca sezilen rivayete göre, güya bu resim, İsa'nın havarilerinden Lukas tarafından yapılmış. Lukas'ın terekesinden Atina'ya geçmiş fakat Theodosius devrinde, 4.yüzyılda resim kendiliğinden buradan ayrılmak istemiş, bir gün melekler tarafından gökte uçurularak Trabzon dağlarındaki bu kovuğa getirilip bir taşın üzerine bırakılmıştır.
  
Tam bu sıralarda Atina'dan Trabzon'a gelen Barnabas ve Sophronios adlarında iki keşiş de bu ücra dağın ıssız yamacında bu resmi bulmuşlar ve burada Anakaya Kilisesini inşa ettirmişlerdir. 6.yüzyılda imparator Justinianus'un manastırın onarılarak genişletilmesini istemesi üzerine generallerinden Belisarios tarafından tamir edildiği de söylenmektedir.

 
Yine başka bir efsaneye göre, büyük bir kasırga sırasında Meryem'in yardımı ile canını kurtaran III.Alesios burasını yeni bir tesis halinde inşa ettirmiş, zengin vakıflar bağışlamış bir Khrysobullos yeni bir ferman ile de bu vakıflarını sağlam esaslara bağlamıştır.


Manastırın 1650'ye kadar dış kapısı üzerinde görülebilen 1360 tarihli, beş mısralık bir manzum kitabede III.Alesios, bu tesisin kurucusu (ktetor), “Doğu ve Batı (=Iberia)'nın hakimi imparator” olarak gösterilmişti. Alesios 1361 yılındaki bir güneş tutulmasını burada karşılamıştır. Bu prensin sikkelerinde güneş resmi bu olayla ilgili kabul edilmektedir. 1365 tarihli “vakfiyesi” ile de manastırın bütün idari şartlarını, arazisini, gelirlerini düzene koyduktan başka, Trabzon'a gelecek bir tehlikeyi, bir Türk akınını önlemek üzere, buradaki keşişlerin daima uyanık bulunmalarını da bildirir.
 
Sumela Manastırı'nın kuruluşu bilimsel verilere göre 13.yüzyıla kadar inmektedir. Kısacası Trabzon Sumela Manastırı, Trabzon Kommenoslar olarak bilinen ve 1204 tarihinde Trabzon'da kurulan Kommenos Prensliği'nden III.Alexios (1349-1390) zamanında manastırın önemi artmış ve fermanlarla gelir sağlanmıştır.
 
Doğu Karadeniz kıyılarının Türk egemenliğine girmesini takiben Osmanlı Padişahlarından Yavuz Sultan Selim (1512-1520) manastıra iki şamdan hediye ettiği, ayrıca Trabzon fatihi II.Mehmet'in de manastırın haklarını tanıdığı ve birçok manastırda olduğu gibi Sumela'nın da haklarının fermanlarla korunduğu bilinmektedir.
Sumela Manastırı'nın 18. yüzyılda birçok bölümü yenilenmiş, bazı duvarlar fresklerle süslenmiştir. 19.yüzyılda büyük binaların ilave edilmesiyle manastır muhteşem bir görünüm kazanmış, en zengin ve parlak dönemini yaşamıştır. Bu dönemde son şeklini alan manastır pek çok yabancı seyyahın ziyaret ettiği, yazılarına konu edilen bir yer haline gelmiştir. Bu yazarlar arasında, Ghikas (1755), Stephan (1764), Hysilantes (1775), G.Palgrave (1826-1888) sayılabilirler. Trabzon'un 1916-1918 yılları arasındaki Rus işgali sırasında manastıra el konulmuş, 1923'den sonra tamamıyla boşaltılmıştır.
Sumela Manastırı'nın başlıca bölümleri; Ana kaya kilisesi, birkaç şapel, mutfak, öğrenci odaları, misafirhane, kütüphane ile kutsal ayazmadır. Bu yapılar topluluğu oldukça geniş bir alan üzerine inşa edilmiştir.
Manastırın girişinde su getirdiği anlaşılan büyük su kemeri yamaca yaslanmış durumdadır. Çok gözlü olan bu kemerin büyük bölümü restore edilmiştir.
Dar uzun bir merdivenle manastırın ana girişine ulaşılmaktadır. Giriş kapısının yanında muhafız odaları bulunmakta, buradan bir merdivenle iç avluya inilmektedir. Solda, manastırın esasını teşkil eden ve kilise haline getirilen mağaranın önünde çeşitli manastır binaları bulunmaktadır. Sağ tarafta kütüphane yer almaktadır.
Manastırın kütüphanesinde evvelce kataloğu yapılan ve çoğunluğu 17-18. yüzyıllara ait çeşitli el yazmalarından 66 tanesi Ankara Müzesi'nde, içinde minyatürler olan ve Bizans eseri 1000 tanesi İstanbul'da Ayasofya Müzesi'ndedir. Ayrıca 150 kadar da taş baskı kitap vardır.
Sultan Selim'in hediye ettiği şamdanlar 1877'de çalınmıştır. Manastıra ait başka bir Meryem ikonası da Oxford'da özel bir koleksiyondadır. 1436 tarihli işlemeli gümüş madalyon ile 1438 tarihli işlemeli bir örtü de Atina'daki Benaki Müzesi'ndedir.

 

TRABZON


Gülbahar Hatun Camii ve Türbesi


Kendi adıyla anılan mahallede Atapark'ın güneyinde yer alan bu cami Yavuz Sultan Selim zamanında annesi Gülbahar Hatun adına 1514 tarihinde yaptırılmıştır. Zamanla, etrafındaki Medrese, İmaret, Mektep, Darü'l-Kurra ve Türbe ile bir Külliye oluşturmaktaydı. Bugün diğerleri yıkılarak sadece doğusundaki Türbe ayakta kalmıştır.


Cami, kare harim üzerine tek kubbe, yanlarda camiye dahil olmuş bulunan birer kubbeli tabakhane, 5 kubbeli son cemaat yeri ile kuzey-batı köşesindeki minareden oluşmaktadır. Kesme taşlardan yapılan camiye kuzey cephesindeki ana giriş kapısından girilmektedir. Ayrıca, yanlardaki zaviyelere de düz altlıklı sivri sağır kemerli birer kapı açılmaktadır. Son cemaat yeri altı mermer sütun üzerinde beş kubbeli olup, orta kubbe köşelikleri mukarnaslıdır. Başlıklar baklavalıdır. Son cemaat duvarına harimden iki alt ve bir üst pencere açılmaktadır. Cümle kapısı sivri kemerli bir niş içinde basık kemerlidir. Bu kapının üzerinde 1883-1884 yıllarında yapılan onarıma dair bir ayet kitabe yer almaktadır. Bugün son cemaat yeri üç taraftan bir saçakla çevrilidir. Harimi örten kubbenin köşelikleri pandantiftir. Dışarıdan on iki (12) kenarlı bir kasnağa oturur.


Rumi taçlı mermer bir mihrap ve mermerden sade bir minberi vardır. Caminin minaresi, bir kenarı ile yan duvara yapışık sekiz kenarlı bir kaide, sade pabuç, iki sıra ve bir sıra beyaz taşlarla örülen gövdeye sahiptir. Minarenin şerefesi üç sıra ve iri bademli ve sarkmalı, korkuluk altı köşe kabartmalı ve sağırdır.


Trabzon Kalesi



Büyük bir bölümü ayakta kalan surlar şehrin eski yapılarını oluştururlar. Bugünkü surların en eski bölümü Roma devrine MS 5. yüzyıla tarihlenmektedir. Surların daha eski safhaları hakkında tarihi kaynaklar bilgi verirler. MÖ. 5. yüzyılda şehri gören Kesenefon surların varlığından söz etmektedir. Trabzon surları Yukarı Hisar, İçkale, Orta Hisar ve Aşağı Hisar olmak üzere üç bölüme ayrılmaktadır.



Yukarı Hisar ile Orta Hisar, Kuzgun Dere ile İmaret (İskeleboz ) deresi arasındaki yüksek kaya kitlesi üzerine kurulmuştur. Bu bölüm kalenin en eski bölümünü meydana getirmekte ve kaba olarak bir yamuğa benzemektedir. Şehrin adı bu Trapez-Trabezus yamuk şeklinden gelmektedir.


 

TRABZON


Kaymaklı Manastırı


Trabzon'un 3 km güneydoğusunda Boztepe'nin Değirmendere vadisine bakan yakasında kurulmuştur. 1424 yılında inşa edilmiştir. Yapılar topluluğu dikdörtgen alan içerisinde, ortada tek apsisli kilise, kuzey batıda çan kulesi, güney doğuda ise küçük bir şapel ve manastır hücrelerinden oluşmaktadır. Manastır yapıları birçok defa onarım görmüştür. En eski kısım kilisenin beşken apsis bölümüdür. Kilise içerisindeki freskler 18. yüzyıla tarihlenmektedir.


Kuştul Manastırı



Bu manastır Trabzon'un Esiroğlu Beldesinin Kuştul (Şimşirli) ismi verilen köyündedir.



Yapının bulunduğu yere gidiş şöyle olmaktadır. Önce Esiroğlu Beldesine gidilip, oradan minibüs veya jeep kiralanır. Soldaki yol takip İkidere Köyüne gelinir. Bu köyde yol ikiye ayrılır. Yolun biri sağa diğeri sola gider. Sağa giden yol yamaçta bulunan Konaklar Köyüne varır. Buradan Kuştul daha uzak olmasına rağmen ulaşım daha iyidir. Katır veya yaya olarak gidilirse manastıra bir-iki saatte varılabilir.



Vadinin tabanından dirsek şeklindeki kaya üzerine oturtulan bu yapı, kale gibi, vadiye hakim bir tepede kurulmuştur.. Maçka yolu üzerinde ve bağımsız bir amir gücüne sahip olan, üçüncü manastırdır. MS. 752 yılında kurulduğu söylenen bu manastır 1203 senesinde yağma edilip, terk edildi. Ama 1393 yılında tekrar kurulup 15. yüzyılın başında yine eski önemini kazandı. Bu asrın binalarının çoğu 1904 yılında çıkan büyük bir yangınla harap olduktan sonra manastır, bir daha inşa edilmiştir.

Vazelon Manastırı
Bu manastıra Maçka'yı 14 km geçtikten sonra iki yolla gidilmektedir. Birinci yol; Kiremitli kahvelerinden yaklaşık 500 m . sonra sağa ayrılan, yeni yapılmış stabilizedir. Diğeri ise; Kiremitli köyünden vadiye inip, vadiden 2,5-3 saatlik yaya gidilmesi gereken yoldur. Fakat bu yol zahmetli ve daha uzun olduğu için tercih edilmez. Birinci yol daha iyi ve emindir. Manastıra giden yol dik olmasına karşın, çam ormanlarının içinden geçip, güzel çiçek kokularını teneffüs ederek bakir manzarayı görünce, bu zahmete gerçekten değdiğini anlarız. Yolun sonunda manastır binası karşıdan bütün ihtişamıyla gözükür.
Yapının, Vazelon ismini kurulmuş olduğu "Zabulon Dağı" ndan aldığı görüşü kuvvetli ihtimaldir. Manastır ıssız, sakin yerde seçilmesi, ona daha kutsal bir hava vermek istenmesindendir. (bu gibi yapıların Trabzon ve çevresinde, evvelce Hıristiyan alk tarafından içinde kutsal bir suyun bulunduğu "Ayazma" etrafında yahut yakınında kurulması önemli etkenlerden birisi olmuştur).
Çoğu araştırmacı yapının tarihini kesin olarak vermemekle birlikte; bazıları ilk inşa tarihini MS. 270 , bazıları MS. 317 olarak belirtir.
Manastır, Yahya Peygamber'e adanmıştır. Fakat ilk kuruluşu ile bugüne kadar çeşitli değişiklikler geçirdiği kesindir. (527-565) yılları arasında Justinyen tarafından tamir ettirilmiştir. 644 yılının Şubat ayında hücreler tamamen tamir edilip, kütüphanesi zenginleştirilmiştir. 702 yılı ile onu izleyen yıllar içinde esaslı şekilde yenilenmiştir. Vazelon Manastırı, 13. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar Maçka'nın ekonomik, sosyal ve kültürel hayatında etkinliğini sürdürmüştür. 14. yüzyılda sahip olduğu arazi ve geliri 1890 yılına kadar yirmi köyde devam etmiştir. Vazelon Manastırı vaktiyle bölgede bulunan manastırların en yetkilisi ve zengini durumundaymış. Bir rivayete göre; Vazelon geliri ile bir Sümela Manastırı daha yapılabilirmiş. Manastır 19. yüzyılda etraflıca onarılmıştır. Binayı batı kısmındaki merdivenle girilmektedir. Merdiven basamakları kırık olduğundan, yukarı çıkarken dikkatli olmak gerekir.
Bugün zemin kat kısmı sağır kapı ve pencereler ile kapalıdır. Fakat birince kata bahsedilen merdivenle çıkıldığında, küçük bir antre ile karşılaşırız. Bu kısmın sağında ve solunda iki dar koridor vardır. Bu koridorlara sağdan ve soldan üçer olmak üzere toplam altı oda açılmaktadır. Odaların tavan kısımları ahşap olduğundan günümüze gelememiştir. Girişteki ek kısmın 19. yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Çok pencereli çok pencereli bir karaktere sahip, sert taşlardan ibarettir.
Manastırın asıl eski bölümüne evvelce ahşap bir merdivenle çıkıldığı için, bu merdiven halen yoktur. Diğer kata geçmek için tırmanarak, yahut alt katta bulunan gizli dehlizlerden sürünerek varılabilir. Tournefort, bu manastırı ziyaret sırasında bahsettiği merdiven bu kısımda olsa gerek. "Buradaki keşişler, manastıra ilkel olarak yapılan bir merdivenle çıkarlar. Bu merdiven; gemi direği büyüklüğünde, iki meşe ağacı gövdesinden ibarettir. Bunlar duvara yaslanır. Bunların yardımı olmaksızın, ben binaya çıkabilmek için iyi bir ip cambazı olmalıydım" diyor.
Eski manastır bölümüne çıkıldığında, bazı bina kalıntılarına rastlanır. Soldaki büyük kısmın yemek salonu, ona bitişik olanın ise manastır görevlilerine ait olduğu sanılmaktadır. Sağdaki binalar ise; su kanallarından anlaşıldığına göre mutfak ve yemekhane idi. Bunların yukarısında üzeri tonozla örtülü büyük bir su sarnıcı bulunmaktadır. Bunun yanı başında ise üç nefli bir Bizans kilisesi bulunmaktaydı. Kilisenin apsis kısmında nişler halen mevcut olup, girişi kuzeydendir. Batısında bulunan iki kapının açıldığı mağara hücresi, manastırın ilk kiliseciği için uygun yerdir. Kilisenin kuzey dış duvarındaki freskler, son hüküm (mahşer günü) , İsa'nın bin yıllık denilen kürsüsünün hazırlanışını, cennet-cehennemi tasvir ederler.
Manastır ve bölümlerinin üzerleri ahşap olduğundan bugün çürümüş ve yıkılmıştır. Bina 1923 yılında terk edilmiştir.